Ben

Merhaba, Adım Ali Suna. Boş zamanlarımda Hakkımda sayfası yazmayı çok severim. “Madem ki bu kadar seversin, niye aylarca bomboş bıraktın zottirik oğlan?” diyeceksiniz. Kendimle çelişmeyi hakkımda sayfası yazmaktan da fazla severim, yazılarımda da görürsünüz, durmadan kendine laf sokmaya çalışan, kendi açığını yakalamaya çalışan şizofrenik bi halim vardır. Kendimi fabrikasyon manyağı blogcu kılıfına sokmadığım için her gün yazı yazmak beni pek açmaz. Her gün ya da her hafta da yazmayınca, artık kafamda ne kadar yazmadığım şey biriktiyse tek yazının içinde boca ederim, kimse ne olduğunu çözemez, diğer bi kısımsa uzun olduğu için okumaya üşenir.


Bu arada boş zamanlarımda Hakkımda sayfası falan yazmayı sevmem. Sadece kafamda yapacağım işlerin üst üste birikip bir dert yığını oluşturup beni diğer yaptığım işlerden alıkoymasını istemiyorum. Bu işe her ne kadar hobi amaçlı olarak girmiş olsam da, ailemizin Rottweiler’ı gibi durmadan ilgi alaka bekliyor. Tabii ben “It’s all about the Money” ya da “Money Talks” türünden cümlelerin doğruluğunu inceleme adına öncelikle kardeşimle birlikte e-ticaret projemizin peşinden koşuyorum. Akşama kadar bilgisayar başında olsam da kendime ayırdığım dakikalar çoğunlukla epey noksan oluyor. Hadi akşamında ben kendimi bana bıraktım diyelim, et gibi kafayla da blog milog hak getire, ufak tefek anlık keyif veren oyunlarla zaman geçiriyorum. Bi ufak tefek oyunlardan bi de Burnout Paradise’dan geçemedim. Kafamın tası attı mıydı şehri araba hurdalığına çevirmeden bırakmıyorum oyunu. Oynayıp ayna gibi olduktan sonra iyi ki ehliyetim ya da arabam yok diyorum.


Blog yazarken özellikle vazgeçemediğim iki şey var. Bi kere en başta içinde eğlence temaları barındıran şarkıları arka plana veremeden yazacağım şeye konsantre olamıyorum. Kimisi mesela ortalık sessiz olsun, pür dikkat kesileyim ister, ben illa ki arkada bi psyhedelic rock olsun, efendime söyliyim bi progressive rock, krautrock olsun, balkan havalarından, brasslardan ferahlıklar essin, klezmerle yerimde duramayayım, bunları arıyorum yani. Bi yandan bu müziklerden enerji alıyorum ki elektrik boogie misali size aktarabileyim. Bi de beynin yakıtını en çok “düşünmenin” harcadığını biliyorum. Yani git 10 saat amelelik yap ya da 2 saat aralıksız düşün. Bunlar birbirine eşdeğer. Beynin yoruldu muydu hiç bi organın faaliyet gösteremiyor. O yüzden beyin Viagra’sı olarak yazı öncelerinde çikolatayı ver Allah ver ediyorum gırtlaktan. Sonuçta bu blog yazılarını kendim için de yazıyor olsam o kadar emek harcıyorum, hani dönüp baktığımda ulan iyi ki 2 saatimi buna yazmaya ayırmışım demem lazım, ha bunu diyecek kadar beğenmedim mi, gözümü kırpmadan siler atarım.


Beyin dediğin zaten büyülü bişey, yarım saat önce ne yazacağımı bilmezken, mesela şu an Hakkımda yazımı yazmam gibi, yarım saat geçtikten sonra neremden çıktığını bilmediğim cümleler kurduğum oluyor. Planlı yazılar yazmayı, önceden üzerine kafa patlatıp zihnimde yer etmesini sevmiyorum. O yüzden genelde anlık spontane artık ne eserse yelkeni açıp da gidiyorum, Allah’tan bu vakte kadar karaya oturmuşluğum olmadı, havadaki nemden varacağım yolu anlayacak kadar da tecrübe etmişimdir herhalde. Amma yeri geldi mi Jack Sparrow gibi macera da aradığım için pek belli olacağını sanmam.


Son olarak da onu severim, bunu severim, vizyonumuz, misyonumuz cart curt.

http://www.deliprofesor.com/hakkimda/

No Comments Yorumlar Beslemesi

Add a Comment